Ana içeriğe atla

Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?

Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?

Sizin hiç böyle düşündüğünüz oldu mu? Tanrı tarafından terk edildiğinize dair derin bir hissiyata kapıldınız mı? Böylesi bir söz, Tanrı inancına sahip bir kişinin en derin acılarında ortaya çıkabilen bir haykırışın ifadesidir. Müjde anlatılarında bu aynı zamanda İsa Mesih’in çarmıhta dile getirdiği sözlerden birisi olarak karşımıza çıkar. İsa’nın neden böyle bir sözü söylediğine ilişkin bazı açıklamalar ortaya konmuştur. Bunlardan birisi de, çarmıhta Baba ve Oğul’un ayrı düştüklerini, Üçlübirlik Tanrı içinde bir kopmanın olduğunu ileri sürmektedir.

Hristiyan Tanrı öğretisi açısından önemli bir konuya temas ettiğinden bu yazıda böyle bir yaklaşımın kısa ve öz bir değerlendirmesini yapmak istiyorum. Mesih İsa’nın çarmıhtaki bu sözü birçok teolog tarafından anlaşılması en zor sözlerinden biri olarak değerlendirilmiştir. Örneğin, Kutsal Kitap’ın zor anlaşılan ayetleri üzerine yazılan bir açıklama kitabında bu sözler için şöyle söylenmiştir: “Eğer Müjdeleri okuyanlar için zor bir deyiş varsa, işte bu söz Rab’bimizin tüm söylediklerinden en zor olanıdır.”[1]

Bu sözlerin 22. Mezmur’dan geldiği konusunda teologlar arasında bir uzlaşma olduğu söylenebilir. İsa Mesih’in hem çarmıh öncesinde hem de çarmıh sonrasında söylediklerine baktığımızda ‘Kutsal Yazılar’ın yerine gelmesine’ dair birçok vurgusunun olduğunu görebiliriz.[2] Sözü edilen bu ifadesinde de Mesih İsa’nın aslında çarmıhta 22. Mezmurun Aramice versiyonundan alıntı yapmakta ve bir açıdan peygamberliğin gerçekleştiğini betimlemektedir. Eğer bu mezmuru dikkatli okuyacak olursak çarmıh ile ilgili olarak bazı ortak unsurları bulabilmek mümkün olacaktır.

Bir tür umutsuzluk ve terk edilmişlik haykırışı ile başlayan bu mezmur aslında bir iman ve şükran ifadesidir. Ne kadar uzun sürse de ve durum ne kadar çaresiz görünse de sonunda Tanrı’dan yardımın geldiğini bildirmektedir. Bu nedenle İsa’nın her ne kadar yalnızca terk edilmişliğe dair bir haykırışı dile getiriyor olarak kaydedilmiş olsa da, aslında O tüm mezmuru (sessiz olmasına karşın) bir iman ifadesi olarak alıntılamış olmaktadır.[3]

İlahiyat profesörü Paul Trudinger de bu savı benimsemekte ve makalesinde bunu destekleyen unsurları dile getirmektedir.[4] Örneğin, mezmurun başlangıcında Türkçeye “Tan Geyiği Makamında” olarak çevrilen İbranice ifadenin “hâkimiyet/üstünlük kazanma” fiilinden türeyen bir ortaç olduğunu; zaman zaman “zafer kazanmak” (İbr. Natsach) şeklinde de çevrildiğini ve ettirgen halde olması durumunda “zafer gerçekleştiren kişi” anlamına geldiğini belirtmektedir. Sözün özü, bu mezmur bir terk edilmişliği betimlemekten öte bir zafere işaret etmektedir. Böylesi bir yorum İsa’nın çarmıhtaki diğer sözleri ile de son derece uyum içerisindedir.[5] Dolayısıyla İsa’nın çarmıhtaki “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” ifadesini Üçlübirlikte bir kopma ya da ayrışma şeklinde anlamak –özellikle anlatılar bağlamında– makul bir yaklaşım olmayacaktır.

Bununla birlikte Hristiyan düşünür ve ilahiyatçı Paul Copan bu konuyla ilgili yazısında sistematik ilahiyat profesörü olan Thomas McCall’ın Forsaken[6] adlı çalışmasına atıfta bulunarak Üçlübirlikte herhangi bir kopmanın ya da ayrılmanın meydana gelmediğine dair başka nedenler de sıralamaktadır. Bu nedenleri kısaca şu şekilde dile getirebiliriz:

  • Kilise tarihi açısından kilise babaları ve teologların, Atanasyus, İskenderiyeli Cyril ve Şamlı Yuhanna’dan Peter Abelard, Thomas Aquinas ve diğerlerine kadar bu görüşün benimsenmediği görülmektedir.

  • Üçlübirlik Tanrı’da bir kopmanın ya da ayrılmanın meydana geldiğine ilişkin bu görüş Kutsal Kitap’a dayanmamaktadır.
    • 22. Mezmur böyle bir görüşü desteklememekte hatta tam aksini işaret etmektedir. Örneğin, anahtar ayetlerden birisi olan 24. ayet şöyle der: “Çünkü O mazlumun çektiği sıkıntıyı hafife almadı, Ondan tiksinmedi, yüz çevirmedi; Kendisini yardıma çağırdığında ona kulak verdi.”

  • Tanrı’da bir ayrılma ya da bölünmenin gerçekleşmesi metafizik olarak da mümkün gözükmemektedir.
    • Doğası gereği, Tanrı zorunlu olarak Üçlübirliktir. Dolayısıyla Üçlübirliğin kişileri arasındaki karşılıklı derin ilişki bozulamaz. Aslında Üçlübirliğin kişileri ezelden beri karşılıklı olarak birbirlerine nüfuz etmektedirler (perichoresis [Grekçe]; circumincessio [Latince]) ve onlar mutlaka birbirlerine derin bir şekilde bağlıdırlar. Üçlübirliğin kişileri Tanrı’nın ayrılabilir parçaları ya da cüzleri değildir.

  • Eğer İsa Mesih günah ile lekelenmiş olsaydı bizler için lekesiz ve kusursuz bir kurban olamazdı.

    1. İsa, lekesiz Tanrı kuzusu olduğundan kusursuz bir kurban olabildi (1. Petrus 1:18-19).
    2. Tanrı, kendi içinde günahla lekelenemez (karş. Habakuk 1:13).
    3. Onun için kelimenin tam anlamıyla “günah oldu” denilemez. Aksi halde bizim yerimize kusursuz kurban olamazdı. Buna karşın O günahı bilmeyen olarak bizim yerimize “günah sunusu” oldu (1. Korintliler 5:21).

  • Üçlübirlik Tanrı’daki kişiler arasında bir kopmanın ya da ayrılmanın meydana geldiğini söylemeksizin ya da sanki Tanrı’nın Oğlu günaha karşı öfkeli değilmiş gibi Baba Tanrı’nın İsa’ya öfkesini yağdırdığını söylemeksizin de bizler hala bir tür “terk edilmişlik”ten söz edebiliriz.
    • İsa Mesih, terk edilmişliği, hor görülmeyi, aşağılanmayı hisseden ve ölümü deneyimleyen insanlar ile özdeşleşmektedir. Bu, sadık başkâhinimiz olarak günahkârlarla gönüllü bir özdeşleşmedir (karş. Mezmur 22:6-8: “Ama ben insan değil, toprak kurduyum, İnsanlar beni küçümsüyor, halk hor görüyor. Beni gören herkes alay ediyor, Sırıtıp baş sallayarak diyorlar ki, “Sırtını RAB’be dayadı, kurtarsın bakalım onu, Madem onu seviyor, yardım etsin!”). Oğul kendi rızasıyla yaşamını vermesine karşın Babası Oğlunu ölümden korumak yerine ölmesine izin vermektedir (Yuhanna 10:17-18; İbraniler 7:26). Tanrı, kötü kişinin O’nu çarmıha germesine ve aşağılayıcı, lanetli ve çaresiz bir şekilde ölmesine izin vermiştir.[7]

Tıpkı enkarnasyon yani Tanrı’nın beden alması gibi çarmıhtaki kefaret eylemi de tanrısal bir gizem içermektedir. Fakat Kutsal Yazının belirttiği gibi bu yaşamda sınırlı bilgimiz dâhilinde her şeyi çok net bir şekilde kavramak mümkün olmasa da Tanrı’nın bize açıkladıklarından hareketle, bildiklerimiz doğrultusunda Üçlübirlik Tanrı’nın eşsiz birlikteliği ve uyumunda hiçbir değişimin olmadığını söylememiz oldukça yerinde bir ifade olacaktır. Aslında bu bizlere mezmur yazarının da belirtmiş olduğu gibi büyük bir cesaret de vermektedir. En acı dolu, en kederli –hatta Tanrı’nın bizden uzak olduğunu düşündüğümüz– zamanlarda bile Tanrı kendi kulunun haykırışına, acısına uzak değildir. Doğru kulunun acısını nihai olarak bir zafer haykırışı izleyecektir: Tamamlandı!


Dipnotlar:

Resim: Saint Sebastian, The Crucifixion, Saint Anthony, Lamentation over the Body of Christ.

[1] Walter C. Kaiser Jr., Peter H. Davids, F.F. Bruce, Manfred T. Brauch, Hard Sayings of the Bible, InterVarsity Press, Downers Grove: Illinois, s. 417.

[2] Örneğin Markos 14:49; Luka 24:

[3] A. g. e., s. 417-8.

[4] L. Paul Trudinger, “Eli, Eli, Lama Sabachthani?”: A Cry of Dereliction? Or Victory?

[5] Özellikle “Tamamlandı” ve “Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum!”.  Ayrıca İsa’nın karşısında duran yüzbaşı, O’nun bu şekilde son nefesini verdiğini görünce, “Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ydu” dedi.

[6] Thomas McCall, Forsaken: The Trinity and the Cross, and Why It Matters, IVP Academic, 2012.

[7] https://credohouse.org/blog/was-the-trinity-broken-at-the-cross-paul-copan

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

%100 Hatalı: Kristolojik Bir Korkuluk

Hristiyanlık eleştirisi söz konusu olunca ülkemizde dile getirilen belirli türden ezber bazı itirazlar var. Maalesef bu itirazların büyük çoğunluğu korkuluk hatasından (straw-man fallacy) muzdarip olmaktan öteye geçemeyen türden eleştiriler oluyor. Bunlardan bir tanesini sizinle birlikte tartışmak istiyorum. Bu itiraz Kristoloji, yani İsa Mesih’e ilişkin doktrin/öğreti konusunda dile getirilen bir eleştiridir. Aslında hepiniz belki duymuşsunuzdur: “İsa %100 Tanrı ve %100 insan olamaz. Bu en basit matematik veya mantık kurallarına aykırı!” Peki bu itiraz neden korkuluk hatasından muzdariptir? Bunun en açık sebebi Hristiyanlık tarihindeki doktrinsel açıklamalara baktığımızda, yani Hristiyanlar açısından önem arz eden bildirilere baktığımızda, böyle bir ifadenin kullanılmadığını görüyor oluşumuzdur. Söz gelimi meşhur Ekümenik Konsilleri dikkatle inceleyecek olursanız %100 ifadesini görmezsiniz. Örneğin İsa’nın tabiatını tartışan Kadıköy Konsili’ndeki ifadelere bakalım… Biz … ikrar ederiz

Kutsal Kitap, Genç Dünya Yaklaşımı ve Evrenin Yaşı

“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” Yaratılış 1:1 ‘‘Sonuç olarak, hiç kimse, hayale kapılıp kendini bilmez bir şekilde, Tanrı Sözü Kitabı’nın ve Tanrı’nın İşleri Kitabı’nın kutsallığını ve felsefesini tam olarak anlayabileceğini düşünüp savunmasın; bunun yerine, iki alanda da bitmek bilmeyen bir kendini geliştirme çabasına girişsin.’’ Francis BACON XX. yüzyıla gelene kadar birçokları tarafından materyalist felsefenin bir uzantısı olarak evrenin bir başlangıcı ve sonu olmadığı düşünülüyordu. Materyalist felsefeye göre, sadece ve sadece madde gerçekti. Madde dışında hiçbir şey yoktu ve madde ezeli ve ebediydi. XX. yüzyılın önemli düşünürlerinden Bertrand Russell ‘İşte evren, karşımızda duruyor ve hepsi bu!’ derken aslında anlatmak istediği tam olarak buydu. Materyalist felsefenin bir yan ürünü olarak önerilen evren modelinde, evren statik halde varlığını sürdüren bir yapıydı. Sonsuz evren modeli varlığını  Big Bang  yani Büyük Patlama teorisinin ortaya konmasına kadar sürdürdü. Faka

Eski Antlaşma’da Üçüncü Günde Diriliş

Sonra onlara şöyle dedi: “Daha sizlerle birlikteyken, ‘Musa’nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir’ demiştim.” Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek ; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. (Luka 24:44–47)  Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. (1. Korintliler 15:3–4) Yukarıda görülen iki metin de Elçi Pavlus ve Rab İsa’nın kendisi Kutsal Yazılar’ın/Eski Antlaşma’nın üçüncü günde dirilişe tanıklık ettiğini söylemektedir. Müjdeler’deki diriliş anlatıları İsa’nın gerçek anlamda üçüncü günde dirildiğini doğrulamaktadır (Mat.28:6–7; Mar.16:9; Luk.24:6–7). Peki, Kutsal Yazılar’da üçüncü gün dirili