Ana içeriğe atla

Garner’ın Hristiyanlığa Karşı Tarihsel Argümanının Kısa Analizi

Diriliş argümanı, ölümünün ardından İsa’ya ne olduğunu açıklamaya çalışan hipotezler arasında “Tanrı Nasıralı İsa’yı ölümden diriltti” açıklamasının tarihsel anlatı içerisinde en iyi açıklama olduğunu ileri süren bir argümandır ve en iyi açıklamaya çıkarım şeklinde adlandırılan argüman yapısını kullanır. Bu yazıda çok kısaca Jonathan David Garner’ın “Hristiyanlığa Karşı Tarihsel Argüman” adlı kısa yazısını değerlendireceğim.

Öncelikle en iyi açıklamaya çıkarım konusunda tarihsel bir vakayı incelerken dikkat edilmesi gereken önemli noktaları hatırlayalım. Tarihçi C. B. McCullagh, “Justifying Historical Descriptions” adlı eserinde tarihçilerin en iyi açıklamayı elde etmede kullandıkları altı ölçütü paylaşmaktadır: (1) açıklayıcı kapsam, (2) açıklama gücü, (3) akla yatkınlık, (4) daha az ya da hiç ad hoc bulundurmama, (5) kabul edilen inançlar ile uyum ve (6) bu beş koşulu yerine getirmede rakip hipotezlerden daha başarılı olma.[1]

Tarihsel açıdan en iyi açıklamaya çıkarım ölçütlerine kısaca değindikten sonra yeniden Garner’ın açıklamalarına dönelim. O kısa yazısında bu altı noktadan sadece birine, yani (4) numaralı ölçüte odaklanır. Bir argümanda az sayıda ad hoc bulunması, rakip argümanlara karşı önemli bir teorik üstünlük sağlar. Tarihsel bir argüman oluştururken de bu böyledir. Buna karşın ilk dikkat edilmesi gereken nokta, bu ölçütün söz edilen ölçütlerden yalnızca biri olmasıdır. Bir başka deyişle, argümanda önemli rol oynayan diğer faktörler de söz konusudur. Dolayısıyla onların da göz ardı edilmemesi gerekir. Bu noktanın altını çizdikten sonra Garner’ın iddiasına yeniden odaklanalım. Anladığım kadarıyla onun iddiası, diriliş argümanında dile getirilmeyen ve metafizik natüralizmi destekleyen birçok başka tarihsel olgu söz konusudur. Bunlardan birisine örnek verir:

İsa 2.000 yıldan uzun süredir mesajını yeryüzünde vaaz ederken görülmemiştir.

Bu olgunun metafizik natüralizm ile uyumlu olduğu doğrudur. Bu konuda Garner ile hemfikirim. Ayrıldığım nokta bunun yalnızca metafizik natüralizm ile uyumlu olduğu, dolayısıyla da Hristiyan teizmi için bir ad hoc olduğu iddiasıdır. Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki Garner’ın verdiği örnek açık değildir, çünkü “2000 yıldan uzun süredir” ifadesiyle ne kastettiği anlaşılır değildir. Kastettiği İsa çarmıhta öldükten sonra başlayan bir süreç ise bu tarihsel olgunun doğruluğunu tartışmaya açabiliriz, çünkü tarihsel anlatılar içerisinde ölümünün ardından İsa’nın birçok kişiye (hatta bir kerede 500’den fazla kişiye) göründüğüne dair bir açıklamaya mevcuttur.[2] Dolayısıyla eğer Garner’ın iddiası buysa, o zaman onun tarihsel olguları metafizik natüralizm çerçevesi içerisinde filtrelediğini söyleyebiliriz. Diriliş argümanına yukarıda yönelttiği eleştiri açısından bu ironik bir durumdur.

İkinci olarak, Garner’ın İsa’nın göğe yükseldikten sonra hiç görünmediğini işaret ettiğini düşünecek olursak, bu konu üzerine iki noktaya dikkat çekebiliriz. Bunlardan biri, insanların İsa’yı gördüklerine dair yaşadıkları dini tecrübedir. Dolayısıyla burada destekleyici bir unsur olarak dini tecrübeler kullanılabilir. Diğer bir önemli nokta, İsa’nın göğe yükseldikten sonra insanlara vaaz etmemesinin Hristiyan teizmi açısından bir ad hoc olmadığını, aksine beklenilen bir olgu olduğunu ileri sürülebilir. Eğer İsa dirilişinden sonra öğrencilerine görünüp dirilişini duyurmaları için onları görevlendiriyor[3] ve göğe yükseliyorsa, bu durumda O’nun 2000 yıldır fiziksel olarak görünüp insanlar arasında vaaz vermemesi olağan bir durumdur ve Hristiyan teizmi ile uyumludur. Dolayısıyla bir Hristiyan kendisine karşı yöneltilen böyle bir ad hoc iddiasına, “ne olmuş yani, biz de aksini söylemiyoruz” diyebilir. Bu nedenle bu tarihsel olguyu diriliş argümanına karşı bir ad hoc olarak görmek makul değildir.

Garner nihai olarak belirli konularda Hristiyan teizminin güçlüklerine işaret ederek bir kez daha natüralist açıklamanın teorik üstünlüğünü işaret etmeye çalışır. Fakat öncelikle bunlar diriliş argümanı konusunda ikincil meselelerdir, çünkü diriliş argümanında tek bir varsayım var gibi görünmektedir: Tanrı vardır. Tanrı’nın var olduğu kabul edildiği takdirde diriliş hipotezi elimizdeki en iyi açıklamadır.[4] Tarihsel anlamda en iyi açıklama yoluyla oluşturulan argüman, Bayesçi olasılık argümanlarından farklıdır. Dolaysıyla Garner’ın söz ettiği arka plan inançların bu konuda ne kadar etkin olduğu tartışmaya açıktır. İkinci olarak, söz edilen güçlüklere dair Hristiyan teizmi içerisinde ileri sürülen çözüm önerileri mevcuttur. Bir başka deyişle, Garner bu noktada diriliş argümanından genel anlamda Hristiyan teizmi ve natüralizm dünya görüşlerinin bir karşılaştırmasına giriş yapmaktadır. Bu başka bir yazının konusudur. Bununla birlikte isteyenler daha önce Üçlübirlik[5] ve Enkarnasyon[6] öğretileri ile ilgili kaleme aldığım yazılara bakabilir.

Sonuç olarak, Garner’ın diriliş argümanına karşı ileri sürdüğü tarihsel argüman aslında temelinde bir tarihsel argüman olmaktan çok, metafizik natüralizmin üstünlüğünü gösterme yoluyla dirilişe karşı bir argüman öne sürülebileceğini savunmaktadır. Garner’ın dirilişe karşı sunduğu tek tarihsel olgunun Hristiyan teizmi ile uyumlu olduğu ve natüralizm lehine kullanılamayacağını düşünmekle birlikte öne sürülebilecek diğer diriliş karşıtı tarihsel olguları ne olduğunu merak etmiyor değilim. Belki Garner ileride bu diğer örneklerden de söz eder. Kanımca en iyi açıklamaya çıkarıma dayanan diriliş argümanı hala oldukça kuvvetli bir argüman olmaya devam etmektedir.[7]


Dipnotlar:


[1] C. Behan McCullagh, Justifying Historical Descriptions (Cambridge: Cambridge University Press, 1984), s. 19.

[2] 1. Korintliler 15:6. Ayrıca dört Müjde (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) anlatısı İsa’nın çarmıhta ölümünden sonra çeşitli mekan ve zamanlarda öğrencilerine göründüğünden söz eder. Bkz. Matta 28; Markos 16; Luka 24; Yuhanna 20:1-21:21:14.

[3] Matta 28:16-20; Luka 24:50-53 ve Elçilerin İşleri 1:1-11.

[4] Teizmin tutarlılığı konusunda birçok önemli metin vardır. Örnek olarak bkz. Richard Swinburne, Coherence of Theism (Oxford: Oxford University Press, 2016).

[6] Enkarnasyon öğretisinin mantıksal tutarlılığı konusunda kaleme aldığım yazı için:

- https://onculanalitikfelsefe.com/enkarnasyon-ogretisi-mantiksal-problem-ve-bir-cozum-onerisi-yesua-ozcelik/

[7] Bu konuda daha detaylı bir inceleme için şu videoya bakabilirsiniz: https://youtu.be/h3gfjVRnB9Y

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

%100 Hatalı: Kristolojik Bir Korkuluk

Hristiyanlık eleştirisi söz konusu olunca ülkemizde dile getirilen belirli türden ezber bazı itirazlar var. Maalesef bu itirazların büyük çoğunluğu korkuluk hatasından (straw-man fallacy) muzdarip olmaktan öteye geçemeyen türden eleştiriler oluyor. Bunlardan bir tanesini sizinle birlikte tartışmak istiyorum. Bu itiraz Kristoloji, yani İsa Mesih’e ilişkin doktrin/öğreti konusunda dile getirilen bir eleştiridir. Aslında hepiniz belki duymuşsunuzdur: “İsa %100 Tanrı ve %100 insan olamaz. Bu en basit matematik veya mantık kurallarına aykırı!” Peki bu itiraz neden korkuluk hatasından muzdariptir? Bunun en açık sebebi Hristiyanlık tarihindeki doktrinsel açıklamalara baktığımızda, yani Hristiyanlar açısından önem arz eden bildirilere baktığımızda, böyle bir ifadenin kullanılmadığını görüyor oluşumuzdur. Söz gelimi meşhur Ekümenik Konsilleri dikkatle inceleyecek olursanız %100 ifadesini görmezsiniz. Örneğin İsa’nın tabiatını tartışan Kadıköy Konsili’ndeki ifadelere bakalım… Biz … ikrar ederiz

Kutsal Kitap, Genç Dünya Yaklaşımı ve Evrenin Yaşı

“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” Yaratılış 1:1 ‘‘Sonuç olarak, hiç kimse, hayale kapılıp kendini bilmez bir şekilde, Tanrı Sözü Kitabı’nın ve Tanrı’nın İşleri Kitabı’nın kutsallığını ve felsefesini tam olarak anlayabileceğini düşünüp savunmasın; bunun yerine, iki alanda da bitmek bilmeyen bir kendini geliştirme çabasına girişsin.’’ Francis BACON XX. yüzyıla gelene kadar birçokları tarafından materyalist felsefenin bir uzantısı olarak evrenin bir başlangıcı ve sonu olmadığı düşünülüyordu. Materyalist felsefeye göre, sadece ve sadece madde gerçekti. Madde dışında hiçbir şey yoktu ve madde ezeli ve ebediydi. XX. yüzyılın önemli düşünürlerinden Bertrand Russell ‘İşte evren, karşımızda duruyor ve hepsi bu!’ derken aslında anlatmak istediği tam olarak buydu. Materyalist felsefenin bir yan ürünü olarak önerilen evren modelinde, evren statik halde varlığını sürdüren bir yapıydı. Sonsuz evren modeli varlığını  Big Bang  yani Büyük Patlama teorisinin ortaya konmasına kadar sürdürdü. Faka

Eski Antlaşma’da Üçüncü Günde Diriliş

Sonra onlara şöyle dedi: “Daha sizlerle birlikteyken, ‘Musa’nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir’ demiştim.” Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek ; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. (Luka 24:44–47)  Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. (1. Korintliler 15:3–4) Yukarıda görülen iki metin de Elçi Pavlus ve Rab İsa’nın kendisi Kutsal Yazılar’ın/Eski Antlaşma’nın üçüncü günde dirilişe tanıklık ettiğini söylemektedir. Müjdeler’deki diriliş anlatıları İsa’nın gerçek anlamda üçüncü günde dirildiğini doğrulamaktadır (Mat.28:6–7; Mar.16:9; Luk.24:6–7). Peki, Kutsal Yazılar’da üçüncü gün dirili