Ana içeriğe atla

İman: Kanıtlara Karşın mı yoksa Kanıtlara Karşılık mı?

İman, kanıtlar olmadığı halde ve hatta kanıtlara karşın körü körüne inanmaktır. Düşünmeme sürecidir. Kanıt gerektirmediği ve ortaya herhangi bir sav koymadığı için kötüdür.
– Richard Dawkins

“Tanrı Yanılgısı” adlı kitabında Richard Dawkins ‘iman kavramı’ ya da ‘inançlı bireyler olmak’ üzerinden yaptığı açıklamalarda, iman etmenin kanıt olmaksızın hatta kanıtlara karşın bir şeye inanmak olarak tanıtmaktadır.

Yaptığı bu tür bir iman tanımının ardından da monoteistik (tek tanrıcı) inançlardaki iman anlayışını yansıtmayan ya da temsil etmeyen kendi yarattığı korkuluğa saldırmaktadır ve bu düşüncenin hatalı olduğunu gösterme ve tartışmadan zaferle ayrıldığını ilan etme çabası içerisindedir. Buna benzer hatalı bir akıl yürütme, yine dindarların çocuklarına sorgusuz sadakatin bir erdem olduğunu öğrettiklerini ifade ettiği şu açıklamalarda da görülür:


‘‘Tutucu din, sayısız masum, iyi niyetli ve hevesli genç beyne yönelik bilimsel öğretimi yıkmamanın tutkusuyla hareket eder… Çok küçük yaşlardaki çocuklara sorgusuz sadakatin bir erdem olduğunu öğreterek dünyayı tutucular için güvenli bir yer haline getirir.’’ (s. 269)

Bu satırların birkaç sayfa ardından yine dinsel inançların, akılcı yaklaşımın etkili bir susturucusu olduğunu iddia ederek şöyle der:

“Ancak dinsel inanç akılcı çıkar hesabının bilhassa etkili bir susturucusudur ve genelde diğerlerine baskın çıkar… Hristiyanlık en az İslam kadar, çocuklara sorgusuz inancın bir erdem olduğunu öğretir.” (s. 288)

İlerleyen sayfalarda yine inanç ve akıl arasında bir karşıtlığın olduğunu vurgulamak için dindar kişilerin gerçekleri dünyadan değil, yalnızca inandıkları Kutsal Kitap’tan aldığını ifade ettiği sözlerinde de görmek mümkündür (s. 314). Bu noktada Oxford profesörlerinden Alister McGrath’ın “Bu ahmakça tanımı neden kabul edelim ki?” itirazını dile getirmek önemlidir. Çünkü monoteistik inançlarda ortaya konan iman tanımı, Dawkins’in iddia ettiği gibi değildir. Akıl ve inanca vurgu yapan ayetlerden sadece birkaç tanesini aşağıda şöyle listeleyebiliriz:

“RAB diyor ki, “Gelin, şimdi birlikte muhakeme edelim (reason together).” – Eski Ahit, Yeşaya 1:18.

“Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.” – Yeni Ahit, Markos Müjdesi 13:30.

İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır (Türkçede “emin olmak” olarak geçen sözün Grekçesi olan Elegchos, delil anlamına gelmektedir). – Yeni Ahit, İbranilere Mektup 11:1

Kutsal Kitap boyunca Tanrı halkını aklını kullanmaya, sadece bütün yüreğiyle ya da gücüyle değil aynı zamanda bütün aklıyla da kendisini sevmeye ve tanımaya çağırır. Aslında Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde Dawkins’in yukarıda yaptığı türden bir iman tanımına rastlamayız. Bunun aksine Tanrı’ya inanmanın delil yoksunluğunda değil; ama İbraniler Mektubu’nda da gördüğümüz gibi Tanrı’nın sunduğu deliller ışığında O’na güvenmeyi ifade etmektedir. Tanrı insanlık tarihi boyunca en kuşkucu kişi için bile yeterli delili sunmaktadır. Bunun örneklerinden birisine kuşkucu sıfatıyla bilinen ve İsa Mesih’in on iki havarisinden birisi olan Thomas’ın Mesih’in dirilişine ilişkin talebinde de görebiliriz.

Kısacası Dawkins’in kitabı boyunca okuyucusunun zihninde yaratmaya çalıştığı ‘iman aklın karşıtıdır’ düşüncesi temelden yoksun gerekçesiz bir iddiadır. Dawkins kendi yarattığı bu korkuluğa (‘iman aklın karşıtıdır’ düşüncesine) saldırarak Tanrı’ya inancın akıl dışı olduğunu göstermeye çalışır. Fakat yaptığı tek şey felsefede ‘Korkuluk Mantık Hatası’ olarak adlandırılan bir mantık hatasını örneklendirmektir. Dawkins’in Tanrı inancına karşı olan mücadelesi ‘yanılgılar’ ile doludur. Dolayısıyla kitabının isminin ‘Tanrı Yanılgısı’ olması şaşırtıcı şekilde ironik bir durumdur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

%100 Hatalı: Kristolojik Bir Korkuluk

Hristiyanlık eleştirisi söz konusu olunca ülkemizde dile getirilen belirli türden ezber bazı itirazlar var. Maalesef bu itirazların büyük çoğunluğu korkuluk hatasından (straw-man fallacy) muzdarip olmaktan öteye geçemeyen türden eleştiriler oluyor. Bunlardan bir tanesini sizinle birlikte tartışmak istiyorum. Bu itiraz Kristoloji, yani İsa Mesih’e ilişkin doktrin/öğreti konusunda dile getirilen bir eleştiridir. Aslında hepiniz belki duymuşsunuzdur: “İsa %100 Tanrı ve %100 insan olamaz. Bu en basit matematik veya mantık kurallarına aykırı!” Peki bu itiraz neden korkuluk hatasından muzdariptir? Bunun en açık sebebi Hristiyanlık tarihindeki doktrinsel açıklamalara baktığımızda, yani Hristiyanlar açısından önem arz eden bildirilere baktığımızda, böyle bir ifadenin kullanılmadığını görüyor oluşumuzdur. Söz gelimi meşhur Ekümenik Konsilleri dikkatle inceleyecek olursanız %100 ifadesini görmezsiniz. Örneğin İsa’nın tabiatını tartışan Kadıköy Konsili’ndeki ifadelere bakalım… Biz … ikrar ederiz

Kutsal Kitap, Genç Dünya Yaklaşımı ve Evrenin Yaşı

“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” Yaratılış 1:1 ‘‘Sonuç olarak, hiç kimse, hayale kapılıp kendini bilmez bir şekilde, Tanrı Sözü Kitabı’nın ve Tanrı’nın İşleri Kitabı’nın kutsallığını ve felsefesini tam olarak anlayabileceğini düşünüp savunmasın; bunun yerine, iki alanda da bitmek bilmeyen bir kendini geliştirme çabasına girişsin.’’ Francis BACON XX. yüzyıla gelene kadar birçokları tarafından materyalist felsefenin bir uzantısı olarak evrenin bir başlangıcı ve sonu olmadığı düşünülüyordu. Materyalist felsefeye göre, sadece ve sadece madde gerçekti. Madde dışında hiçbir şey yoktu ve madde ezeli ve ebediydi. XX. yüzyılın önemli düşünürlerinden Bertrand Russell ‘İşte evren, karşımızda duruyor ve hepsi bu!’ derken aslında anlatmak istediği tam olarak buydu. Materyalist felsefenin bir yan ürünü olarak önerilen evren modelinde, evren statik halde varlığını sürdüren bir yapıydı. Sonsuz evren modeli varlığını  Big Bang  yani Büyük Patlama teorisinin ortaya konmasına kadar sürdürdü. Faka

Eski Antlaşma’da Üçüncü Günde Diriliş

Sonra onlara şöyle dedi: “Daha sizlerle birlikteyken, ‘Musa’nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir’ demiştim.” Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek ; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. (Luka 24:44–47)  Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. (1. Korintliler 15:3–4) Yukarıda görülen iki metin de Elçi Pavlus ve Rab İsa’nın kendisi Kutsal Yazılar’ın/Eski Antlaşma’nın üçüncü günde dirilişe tanıklık ettiğini söylemektedir. Müjdeler’deki diriliş anlatıları İsa’nın gerçek anlamda üçüncü günde dirildiğini doğrulamaktadır (Mat.28:6–7; Mar.16:9; Luk.24:6–7). Peki, Kutsal Yazılar’da üçüncü gün dirili