Ana içeriğe atla

İsa’nın Dirilişi Ne Fark Yaratır?

İsa gerçekten dirildi mi? Bu soruya ikna edici bir yanıt sunabilmek için hem felsefi hem de tarihsel bir gerekçeye sahip olmamız gerekir. Bir başka deyişle, hem mucizelerin imkanına dair felsefi bir incelemeye hem de tarihte cereyan eden bir hadise olarak dirilişin tarihsel bir incelemesine ihtiyaç vardır.[1] Buna karşın bu yazıda bu iki önemli meseleyi değil, İsa’nın dirilişinin gerçekleşmiş olması halinde din felsefesi açısından nasıl bir öneme sahip olabileceğinden kısaca bahsedeceğim.[2]

Why I Believe in the Resurrection of Jesus Christ - Easter

İsa gerçekten dirildi mi? Bu sorunun teizm açısından çok önemli olduğunu, çünkü bu soruya verilebilecek olumlu bir yanıtın teizme yöneltilen pek çok itiraza yanıt sağlayabileceğini düşünüyorum. İsa ölümden dirilmişse, bu bize ne anlatabilir?

Aklıma gelen birkaç önemli nokta,

İsa dirildiyse, mucizeler sadece a priori olarak değil, fakat a posteriori olarak da mümkündür.[3]

İsa dirildiyse, bu onun sözlerinin ve eylemlerinin (en önemlisi ilahi doğasına dair iddialarının) Tanrı tarafından onaylanması anlamına gelir.[4]

İsa dirildiyse, o zaman Tanrı’nın gizliliği problemi çözüme kavuşur, çünkü bizatihi Üçlübirlik Tanrı’nın ikinci kişisi, İsa’nın şahsında[5] insanlar arasında kendini göstermiştir.[6]

İsa dirildiyse, o zaman Tanrı’nın insan acılarına sessiz kalmadığı görülür: Üçlübirlik Tanrı’nın ikinci kişisi İsa’nın şahsında insan acılarını yüklenmiştir.[7]

İsa dirildiyse, Tanrı’nın kötülüğe karşı sessiz kalmadığı görülür: İnsanın en büyük düşmanı olan ölüm, İsa’nın dirilişi ile alt edilmiştir.[8]

İsa dirildiyse, Tanrı ahirete ilişkin bir delil sunmuştur: Eğer Tanrı İsa’yı ölümden dirilttiyse bu bizlerinde bir gün dirileceğine ve Tanrı’ya karşı hesap vereceğine dair bir işarettir. Bu da beraberinde Tanrı’nın kötülüğü yargılayacağına ilişkin bir delil sunar.[9] 

Elbette bu önermelerin ve iddiaların herbirinin ayrı ayrı ele alınıp güçlü olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Bu konuda bir yazı dizisi yazmayı düşünürken, değerli bir dostumun da aynı şeyi önermesi üzerine gelecek günlerde yukarıda dile getirdiğim herbir önerme hakkında ayrı yazılar kaleme almaya karar verdim. Diğer yazılarda görüşme üzere, 


Dipnotlar:

[1] Bunlara ek olarak tanıklığın epistemolojisine de başvurulabilir.

[2] İsa’nın dirilişine dair kısa bir değerlendirme yazısı için bkz. William L. Craig’in, “İsa Gerçekten Dirildi Mi?”, çev. Yeşua Özçelik, https://yesuaozcelik.blogspot.com/2021/04/isa-gercekten-olumden-dirildi-mi.html

[3] Mucizelerin tarihsel olarak incelenebileceği ve gerçek olup olmadıklarının tarihsel veriler aracılığıyla analiz edilebileceğini gösterir.

[4] İsa’nın tanrısal doğasına dair ifadeleri: (i) günahları bağışlaması (Matta 9:6; Markos 2:10); (ii) İnsanoğlu unvanını kullanması (Matta 26:64; Markos 14:62); (iii) Şabat gününün de Rab’bi olduğunu söylemesi (Matta 12:8; Markos 2:28); (iv) Eski Ahit’ten yaptığı alıntılar ile YHWH olduğuna işaret etmesi (Matta 21:16); (v) İbrahim’den önce var olduğunu söylerken YHWH’nin kendi için kullandığı adı kullanması (Yuhanna 8:58); Baba’nın sahip olduğu onura ve yüceliğe sahip olduğunu söylemesi (Yuhanna 5:23); Şabat günü de çalışma yetkisine sahip olduğunu söylemesi (Yuhanna 5:17).

[5] İsa şahsı veya kişisi ifadesini, Üçlübirlik Tanrı’nın ikinci kişisi olan Oğul Tanrı’nın insan tabiatını üstlenip aramıza İsa olarak gelmesini işaret etmek için kullanıyorum. Hristiyan İlahiyatında İsa’da iki tabiat (insani ve ilahi) olduğu, fakat tek bir kişi (ilahi kişi) bulunduğu ifade edilir. Bu iki tabiat, hipostatik birlik olarak adlandırılan şekilde tek bir kişide veya şahısta bölünmeden, karışmadan, ayrılmadan bir arada bulunmaktadır.

[6] İsa için kullanılan ifadeler O’nun Tanrı’nın bizatihi görünümü olduğunu söyler (Yuhanna 1:18; 14:6; Koloseliler 1:5; İbraniler 1:3). İsa’nın kendisi de Filipus’un Baba Tanrı’yı görme isteğine karşılık, “beni gören Baba’yı görmüştür” der (Yuhanna 14:8-9).

[7] Yeşaya peygamber gelecek olan Mesih’in insan acılarını üstleneceğini önceden bildirir (Yeşaya 53). Tanrı’nın Oğlu, İsa kişisinde acılarımızda da bizimle paydaşlık kurmuştur. İncil İsa için şöyle der: "Çünkü başkâhinimiz (yani İsa) zayıflıklarımızda bize yakınlık duyamayan biri değildir; tersine, her alanda bizim gibi denenmiş, ama günah işlememiştir" (İbraniler 4:15). Burada geçen zayıflık ifadesi, hastalık, güçsüzlük gibi anlamlara gelir. Dolayısıyla İncil bize İsa’nın bizim acılarımızı üstlenerek bize yakınlık duyduğunu gösterdiğini belirtir.

[8] Bkz. 1. Korintliler 15:26.

[9] Elçilerin İşleri 17:31’de elçi Pavlus İsa’nın dirilişini geleceğe yönelik bir güvence ve teminat olarak göstermektedir. Eğer Tanrı İsa’yı ölümden dirilttiyse, bu aynı zamanda bizi de ölümden dirilteceğine ve herkesin Tanrı’nın yargı kürsüsü önüne çıkartılacağına dair bir delil oluşturur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

%100 Hatalı: Kristolojik Bir Korkuluk

Hristiyanlık eleştirisi söz konusu olunca ülkemizde dile getirilen belirli türden ezber bazı itirazlar var. Maalesef bu itirazların büyük çoğunluğu korkuluk hatasından (straw-man fallacy) muzdarip olmaktan öteye geçemeyen türden eleştiriler oluyor. Bunlardan bir tanesini sizinle birlikte tartışmak istiyorum. Bu itiraz Kristoloji, yani İsa Mesih’e ilişkin doktrin/öğreti konusunda dile getirilen bir eleştiridir. Aslında hepiniz belki duymuşsunuzdur: “İsa %100 Tanrı ve %100 insan olamaz. Bu en basit matematik veya mantık kurallarına aykırı!” Peki bu itiraz neden korkuluk hatasından muzdariptir? Bunun en açık sebebi Hristiyanlık tarihindeki doktrinsel açıklamalara baktığımızda, yani Hristiyanlar açısından önem arz eden bildirilere baktığımızda, böyle bir ifadenin kullanılmadığını görüyor oluşumuzdur. Söz gelimi meşhur Ekümenik Konsilleri dikkatle inceleyecek olursanız %100 ifadesini görmezsiniz. Örneğin İsa’nın tabiatını tartışan Kadıköy Konsili’ndeki ifadelere bakalım… Biz … ikrar ederiz

Kutsal Kitap, Genç Dünya Yaklaşımı ve Evrenin Yaşı

“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” Yaratılış 1:1 ‘‘Sonuç olarak, hiç kimse, hayale kapılıp kendini bilmez bir şekilde, Tanrı Sözü Kitabı’nın ve Tanrı’nın İşleri Kitabı’nın kutsallığını ve felsefesini tam olarak anlayabileceğini düşünüp savunmasın; bunun yerine, iki alanda da bitmek bilmeyen bir kendini geliştirme çabasına girişsin.’’ Francis BACON XX. yüzyıla gelene kadar birçokları tarafından materyalist felsefenin bir uzantısı olarak evrenin bir başlangıcı ve sonu olmadığı düşünülüyordu. Materyalist felsefeye göre, sadece ve sadece madde gerçekti. Madde dışında hiçbir şey yoktu ve madde ezeli ve ebediydi. XX. yüzyılın önemli düşünürlerinden Bertrand Russell ‘İşte evren, karşımızda duruyor ve hepsi bu!’ derken aslında anlatmak istediği tam olarak buydu. Materyalist felsefenin bir yan ürünü olarak önerilen evren modelinde, evren statik halde varlığını sürdüren bir yapıydı. Sonsuz evren modeli varlığını  Big Bang  yani Büyük Patlama teorisinin ortaya konmasına kadar sürdürdü. Faka

Eski Antlaşma’da Üçüncü Günde Diriliş

Sonra onlara şöyle dedi: “Daha sizlerle birlikteyken, ‘Musa’nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir’ demiştim.” Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, “Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek ; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. (Luka 24:44–47)  Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. (1. Korintliler 15:3–4) Yukarıda görülen iki metin de Elçi Pavlus ve Rab İsa’nın kendisi Kutsal Yazılar’ın/Eski Antlaşma’nın üçüncü günde dirilişe tanıklık ettiğini söylemektedir. Müjdeler’deki diriliş anlatıları İsa’nın gerçek anlamda üçüncü günde dirildiğini doğrulamaktadır (Mat.28:6–7; Mar.16:9; Luk.24:6–7). Peki, Kutsal Yazılar’da üçüncü gün dirili